KARGO BEDAVA
Facebook ile BağlanHoşgeldin Ziyaretçi Giriş Yap Kayıt Ol Sipariş Takibi İletişim

TAKIM ESERLER

İbni kesir 7 cilt Takım

Stok Kodu

M-5c63bffb8

Görüntülenme

8109

İbni kesir 7 cilt takım, yasin yayınevi, yasin kitapevi,
:
1,000.00TL
kdv dahil

Üzgünüz, Bu Ürün Mağamızda Tükendi.

  • Karşılaştırma Listenize Ekleyin
  • Ürünü Favorilere Ekleyin
Ürün Özellikleri Başa Dön

Üretici: Yasin Yayınevi
Ürün Kodu: 9786053460190 
Yazar Adı Muhammed Ali Sabuni
Kapak Kağıt Türü Ciltli Samuha Kağıt
Dili: Türkçe
Sayfa Sayısı: 4200
Tedarik Süresi 3-5 Gün
Stok Durumu: Stokta Yok

-

Yasin Yayınevi Muhtasar İbni Kesir Tefsiri Tercümesi kitabını incelemektesiniz. 7 cilt İbni Kesir Tefsiri Tercümesi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusuözetifiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz. Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı ” alak” dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2 Muhtasar İbni Kesir Tefsiri Tercümesi Bugüne kadar yazılmış, bütün tefsirleri bir araya getiren şaheser. Kur ân-ı Kerîm i anlamak istiyorsanız; Kur ân ın Kurân la tefsîrini öğrenmek istiyorsanız, Kur ân ın Hadislerle Tefsîrini öğrenmek istiyorsanız, Ashâb-ı Kirâm ın Kur ân ı nasıl tefsîr ettiğini bilmek istiyorsanız, İbn Kesîr i okumalısınız.               Önsöz Kur’ân’ı bize indiren, öğreten ve açıklayan Allah’a hamd olsun. Ahlakı Kur’ân olan Peygamber efendimiz Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem), ashabına ve ailesine salât ve selâm olsun. Tercüme etmekte olduğumuz kitap, İbn Kesîr diye meşhur olan Ebû’l-Fidâ İsmail b. Ömer b. Kesîr’in (ö.774/1373) Tefsîru’I-Kur’âni’l-Azim adındaki rivayet tefsirinin muhtasarıdır. Söz konusu tefsiri Muhammed Ali es-Sâbûnî ihtisar etmiştir. İhtisar edilen eserlerin genelinde olduğu gibi söz konusu eser de bazı kusur ve eksiklikler içermekte; fakat Sâbûnî‘nin, isnâdları hazf edip mükerrer bazı rivayetleri almamış olması okuyucuya birçok yönden kolaylık sağlamaktadır. Bilindiği üzere tefsirler rivayet ve dirayet olmak üzere iki kısma ayrılmak­tadır. Rivayet tefsiri, hadîslere ve selefin yorumlarına dayanan tefsir çeşididir. Dirayet tefsiri rivayetten ziyâde dil, edebiyat, kelâm, fıkıh, sosyoloji, dinler tarihi vb. diğer ilimlerden istifade edilerek hazırlanan tefsir çeşididir. Rivayet tefsirinde öncelikle Hz. Peygambere ait bir bilgi varsa o verilir, sonra sahabe, akabinde de tabiîn ve selef büyüklerinin açıklamaları verilir. Rivayet tefsirleri içinde Taberî’ye ait Camiu’l-beyân an tevili âyi’l-Kur’ân ve İbn Kesirin tefsiri bu alanda en yaygın iki tefsirdir. Fakat Taberî’nin söz ko­nusu tefsiri israiliyyat ve mevzu hadîsler içerdiğinden dolayı bazı kesimler ta­rafından tenkit edilmiş, İbn Kesîr ise söz konusu itirazları dikkate alarak rivayet açısından daha sağlıklı bir tefsîr oluşturmuştur. Rivayet tefsiri denildiğinde sadece rivayetleri içeren bir tefsîr olduğu akla gelse de durum zannedildiği gibi değildir; çünkü iyi şekilde incelendiğinde Taberî ve İbn Kesîr’in, yeri geldi­ğince dil ve fıkhî konuları çok güzel şekilde ele aldıkları ve bazen ayetlere dirayet tefsirlerinden daha güzel yorumlar getirdikleri görülecektir. İbn Kesîr, Şafiî, Eş’arî, İbn Teymiyye’nin öğrencisi ve Mizzî’nin damadı olması gibi kendisinde zıt birçok vasıf barındırmış bir şahsiyettir. Bu farklı özellikleri şahsında barındırması tefsirine de yansımıştır. Örneğin hadîsleri bir muhaddis tenkitçiliği ile ele almakta, fıkhî konularda Şafiî olduğuna ‘ashabımız’ diyerek temas etmekte, kelâm konularında Eş’arî’yi savunmakta­dır; fakat talak gibi bazı konularda hocası İbn Teymiyye’nin izinden gittiği için bazı meşakkatlere de maruz kalmıştır. İbn Kesîr, olabildiğinde orta bir yol izlemekte ve bundan dolayı daha sert duran İbn Kayyim ile aralarında bazı anlaşmazlıklar yaşanmıştır. İbn Kesir, söz konusu tefsirde mukaddimesinde vurguladığı gibi Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsîr ermeye büyük önem vermiş ve yeri geldiğinde ilgili ayetlere atıflarda bulunmuştur. Ayrıca aktardığı hadîsleri de diğer yazarlara göre daha seçici davranmış, zayıf ve garib hadîslere hüküm vermekten de geri durma­mıştır. İbn Kesîr ‘in. söz konusu tefsîrinde özellikle Taberî. İbn Ebî Hatim ve ibn Atiyye’nin tefsirlerinden çok istifade ettiği görülmektedir. Söz konusu İbni Kesir Tefsiri tercüme edilirken önce ayetlerin Arapçası, sonra Diyanet Vakfı Mealinden ayetlerin meali, akabinde de ayetler kalın ve italik, Hz. Pey­gamber’in sözleri ise normal ve italik şekilde verilmiştir. Arapça âyetlerden sonra verilen bütün mealler, Hayrettin KARAMAN, Ali ÖZEK, İbrahim Kâfi DÖNMEZ, Mustafa ÇAĞRICI, Sadrettin GÜMÜŞ ve Ali TURGUT tarafından hazırlanmış Türkiye Diyanet Vakfı Mealinden alınmış; fakat tefsîr içindeki âyetler, ihtiyaç duyulduğunda tefsire uygun şekilde yeniden tercüme edilmiş­tir. Söz konusu tefsîr, başından Nisa Sûresinin sonuna kadar ve ayrıca Enam Sûresi Mehmet YAZICI tarafından, Mâide Sûresi Mansur KOÇİNKAĞ tarafın­dan, A’râf Sûresinden Nûr Sûresine kadar Emin KARA tarafından, Nûr Sûresinden Nemi Sûresine kadar ve ayrıca Sebe’ Sûresi Yunus İNANÇ tara­fından. Kasas sûresinden -Sebe’ hariç- Tûr Sûresine kadar, ayrıca Nebe” Sûresinden sonuna kadar Avnullah Enes ATEŞ tarafından, Tûr sûresinden Mürselât Sûresine kadar olan kısım ise Muhammet Ali KOCA tarafından ter­cüme edilmiştir. ( ibni kesir tefsiri kitap , 7 cilt ibni kesir tefsir , muhtasar ibni kesir tefsir kitabı , sabuni ibn kesir tefsiri  , tercümesi , Yasin yayınları , muhtasar ibni kesir tefsiri ) Mansur KOÇİNKAĞ            Sâbûni’nin Mukaddimesi Hamd Allah’a mahsustur. Biz de ona hamdediyor, O’ndan yardım istiyor, bizi doğru yola iletmesini talep ediyor ve nefsimizin şerrinden, amellerimizin kötülüğünden O’na sığınıyoruz. Allah’ın hidayet ettiği kimseyi saptıracak hiç kimse yoktur. O’nun saptırdığı kimseye de hidayet edecek hiç kimse yoktur. Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, onu tek olduğuna ve hiçbir ortağının olmadığına şehadet ederim. O, Yüce Kitabını ikna edici bir hüccet, parlak bir burhanla öğüt ve kalplere şifa. müminlere hidayet ve rahmet olarak indirmiş­tir. Efendimiz Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in de Allah’ın kulu ve kendisine “insanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik”‘ âyetinin nazil olduğu Allah’ın peygamberi olduğuna şehadet ederim. Allah’ın salât ve se­lamı onun, âlinin, hidayet yıldızları, ilim ve irfan güneşleri olan ashabının, kıyamet gününe kadar onlara en güzel şekilde tabi olanların üzerine olsun. Allah (Celle Celalühü) yüce kitabı için hidayet rehberi ve din imamlarından takvalı, ihlaslı ve vefalı alimler göndermiştir. Bunlar yüce Kur’ân’a hizmetine kendilerini adamışlardır. Bütün gayretlerini onun manala­rını açıklamaya, sırlarını beyan etmeye, inceliklerini ortaya çıkarmaya, ondaki hüküm ve sırları, ihtiva ettiği güzellik ve hayret çekici yönleri ortaya çıkarmaya harcamışlardır. Onlardan bir kısmı bunu yaparken icaz metodunu kullanırken bir kısmı da uzun ve geniş bir şekilde anlatma metodunu benimsemişlerdir. Onlardan bir kısmı tefsirlerini sadece rivayetlere hasrederken bir kısmı da tef­sirlerinde hem rivayete hem de dirayete yer vermişlerdir. Müfessirlerin kul­lanmış olduğu daha farklı kadim ve modern tefsir metotlarına göre tefsir ka­leme alanlar da olmuştur. ‘ Nahl 16/44 İmam. Allâme, Hafız Ebû’l Fidâ İsmail b. Kesir[1] (ö. 774) büyük ve meşhur tefsir imamlarının en önde gelenidir. Zira o “Tefsirü’l Kur’ân’il Azîm” ismini verdiği bir tefsir kitabı kaleme almıştır. Onun bu eseri rivayet tefsirlerinin en güzeli ve en sağlamıdır. Bu eser hem rivayeti hem de dirayeti cem etmiştir. Bu eserinde İbn Kesir, Kur’ân’ı Kur’ân’la, sonra senetleriyle birlikte meşhur ha­dislerle tefsir eder. Sırası geldiği zaman senedleri cerh ve tadil bakımından değerlendirir. O hadislerden hangilerinin sahih, hangilerinin zayıf, hangilerinin garib hangilerinin şaz olduğunu açıklar. Daha sonra sahabe ve tabiinden ge­len rivayetleri zikreder. Suyûti, İbn Kesir’in bu eseri hakkında şöyle demiştir: “Bu eserin tarzında başka bir eser telif edilmemiştir.” İbn Kesir -Allah ona rahmet eylesin- tefsirinin mukaddimesinde, tefsi­rinde izlemiş olduğu metodu açıklamış ve şöyle demiştir: Eğer “en güzel tefsir metodu hangisidir?” diye bir soru soran olursa bunun cevabı şudur: En doğru tefsir metodu Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsir etmektir. Çünkü Kur’ân’ın bir yerinde mücmel bırakılan husus başka bir yerde uzunca açıklanmıştır. Eğer bu sana zor gelirse sünnete başvurman gerekir. Çünkü o Kur’ân’ın şerhi ve açıklayıcı-sıdır. Hatta İmam Şafiî -Allah Rahmet eylesin- şöyle demiştir: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in vermiş olduğu hükümlerin hepsi, Kur’ân’dan anlamış olduğu şeydir. Allah (Celle Celalühü) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında bükmedesin diye sana Kitabı hak ile in­dirdik.”[2], “Biz bu Kitab‘ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.”[3], “insanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’ân’ı indirdik. “s Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de şöyle buyurmuştur: “Dikkat ediniz! Bana Kur’ân ‘la birlikte onun bir benzeri verilmiştir. ” Bu ifadesiyle sün­neti kastetmiştir. Sünnet de tıpkı Kur’ân-ı Kerim gibi vahiy kaynaklıdır. Sadece Kur’ân gibi namazda tilavet olunmaz. Bunu ifade etmemizdeki amaç, Kur’ân’ın tefsirini önce Kur’ân-ı Kerim’de araman gerektiğini eğer burada bu-lamazsan sünnete başvurman gerektiğini vurgulamaktır. Ne Kur’ân’da ne de sünnet de bulamazsan bu durumda sahabenin görüşlerine başvururuz. Ayetlerin nüzul sürecindeki karinelere ve durumlara şahit olmaları hasebiyle tefsiri en iyi bilenler onlardır. Ayrıca onlar tam bir anlayış, sahih bilgi ve salih amel sahibiydiler. Özellikle de Hulefa-ı Raşidin, Abdullah b. Mes’ud gibi âlim ve büyük seçkin sahabeler.6 İçinde yaşadığımız asırda insanların dini kültürden istifade etmeye yönel­diğini görüyoruz. Özellikle de Yüce Kur’ân’ın tefsirine ve sünnet-i nebeviyyeye. Çoğu zaman insanlar sorar: En anlaşılır ve okuyan için az za­manda en faydalı olacak tefsir hangisidir? Bu soru karşısında insan şaşkın ve suskun bir şekilde kalır. Verecek bir cevap bulamaz. Zira malum olduğu üzere tefsir kitapları çoktur. Onlar birçok değerli ve faydalı bilgiler, büyük dini ince­liklerle doludur. Fakat onlann birçoğu belagat, nahiv, sarf, fıkıh, usûl ve kıraat ilmi gibi -ancak erbabının anlayabileceği- diğer ilimlere ait teknik ıstılahlarla doludur. İşte bu yüzden genel olarak insanların yüce Kur’ân’ı anlayabilmesi için bu zorluğun ortadan kaldırılması ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu da kolay ve akıcı bir metod benimsenerek yapılabilir. Bazı değerli dostlarımız – ki değerli dostum Darü’l Kur’ân’il Kerim genel müdürü de bunlardan biridir- çok faydalı olmasını, Kur’ân’ı Kur’ân’la, sonra sünnet-i mutahhare ile daha sonra da sa­habe ve tabiin kavli ile tefsir etmesi sebebiyle diğer tefsirlerden aynlması ve çok faydalı bir eser olmasını göz önünde bulundurarak Allame İbn Kesir’in tefsirini ihtisar etmemizi istediler. İbaresinin açık ve kolay olması, rivayet ve dirayet olgusunu cem etmesi de bu eseri diğer tefsirlerden ayıran özelliklerdir. Daha önce İmam Suyûtî’nin bu eserle ilgili olarak “bu eser tarzında başka bir eser kaleme alınmamıştır” sözünü aktarmıştık ki bu gerçekten üzerinde düşü­nülmesi ve ibret alınması gereken bir ifadedir. Alemle İbn Kesir ‘in bu eserinden birçok üstün özellikleri olmasına rağmen ancak seçkin alimler istifade edebilmektedir. Bu da eserin uzun ve zikredilme­sine ihtiyaç olmayan şeyleri ayrıntılı bir şekilde ele alması sebebiyledir. Özel­likle de rivayet edilen haberlerin ve büyük çoğunluğu sahih hadis kitaplarında geçen hadislerin senetlerinin zikredilmesi, ayrıca bu senetlerin cerh ve tadil bakımından değerlendirilmesi, bahsedilmesi zaruri olmayan fıkhî ihtilaflara yer verilmesi buna sebep olmaktadır. İşte bu sebeplerden dolayı bu eserden ancak şerî ilim talebelerinden çok özel bir grup ancak istifade edebilmektedir. Bundan dolayı biz bu kitabı ihtisar etmeye, karar verdik. …         İbn Kesir’in mukaddimesi İhtisar ederken takip edilen metod: Bu tefsiri ihtisar ederken aşağıda maddeler halinde kısaca zikretmiş olduğum metodu takip ettim. Hadislerin uzun senetleri hazfedilmiş, sadece sahabe ravisinin isminin verilmesiyle yetinilmiştir. Ayrıca dipnotta bu hadisi Buhârî, Müslim gibi kimin tahriç ettiğine işaret edilmiştir. Müellifin Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsir etme metodu gereği istişhad etmiş ol­duğu ayetlerin sadece konuyla ilgili olarak şahit getirilen kısmı zikredilmiştir. Çünkü buradaki asıl amaç ayetin zikredilmesidir. Biz maksat hasıl olacak şe­kilde ayetin tamamını zikretmeden ilgili yere işaret etmekle yetindik. Sadece sahih hadisleri zikretmeye, zayıf olan hadisleri ve İbn Kesir’in senedi sabit olmadığına dikkat çektiği rivayetlere yer vermemeye çalıştık. Rivayetle tefsir edilirken İbn Abbas ve İbn Mes’ud gibi meşhur sahabelerin -Allah hepsinden razı olsun- görüşlerine yer vermeye, onlardan nakledilen en sahih rivayetleri dikkate almaya çalıştık. Tabiinden meşhur olanlardan gelen sahih rivayetleri dikkate alarak onlardan gelen bütün görüşleri zikretmedik. Çünkü bu görüşlerin bazısı -tıpkı diğer rivayetlerde de olduğu gibi- zayıf bazısı ise kuvvetlidir. Bu yüzden en sahih, en derli toplu, en tercihe şayan olan hangisi ise onu vermeye çalıştık. Saymış olduğumuz sebeplerden dolayı diğerlerini zikretmeye gerek duymadık. Müellif ister reddetmek için isterse de herhangi bir kesinlik ve katiyet olmaksızın sadece istişhad için zikretmiş olsun herhangi bir ayrıma gitmeden israiliyata dair rivayetlere yer vermedik. Çünkü sahih rivâyetlerdeki bilgiler israilî rivayetlere ihtiyaç bırakmamaktadır. Zikredilmesi zaruri olmayan ahkama dair meselelere ve fıkhî ihtilaflara yer vermedik. Çok uzatmadan ve dağıtmadan sadece zaruri olanları zikrettik.Allame İbn Kesir‘in ihtisar ettiğimiz bu eserine şu kısa mukaddimeyi ka­leme alırken son olarak bu kıymetli eserin basılmasında, yayınlanmasında, tashihinde, düzenlenmesinde, muhterem okuyucularımızın beğenmesini ümid ettiğim bu güzel şekilde ortaya çıkarılmasında takdire şayan emeklerinden dolayı “Darü’l Kur’ân’il Kerim”e en derin şükranlarımı sunuyorum. Allah’tan bütün Müslümanların bu eserden istifade etmesini, bunu nza-sına uygun bir amel olarak kabul etmesini, hakkında “O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah’a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur” buyrulan kıyamet günü sevabından bizi nasibdâr etmesini dilerim. Prof. Dr. Muhammed Ali es-Sabûnî Kral Abdulaziz Üniversitesi Şeriat ve İslami Araştırmaları Fakültesi İbn Kesîr’in Mukaddimesi Şeyh Hafız “İmaduddîn Ebû’l Fidâ İsmail b. Kesir” – Allah kendisine rahmet etsin ve ondan razı olsun – şöyle demiştir: Kitabına hamd ile başlayıp “Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur”7buyuran, yaratmaya hamd ile başlayıp “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur”8 buyuran, yaratmayı hamd ile bitirip cennetliklerin ve cehennemliklerin akıbetinden bahsettikten sonra “Artık aralarında ada­lette hükmolunmuş ve “âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun”9  buyuran Allah’a hamd olsun. Hamd, hem dünyada hem de ahirette O’na mahsustur. Yani yaratmış ol­duğu ve yaratmakta olduğu her şeyde hamd O’nadır. Bütün her şeyde hamde layık olan O’dur. Bundan dolayı cennetliklere, nefes ilham edilir gibi Allah’ı teşbih etmeleri ve O’na hamd etmeleri ilham edilecek. “Onların ora­daki duası: “Allah’ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!” (sözle­ridir). Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise “selâm” dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. “10Hamd “İnsanların peygamberlerden sonra Allah’a karşı bir baha­neleri olmaması için müjdeleyici ve sakındırıcı olarak”‘1 peygamber­ler gönderen Allah’a mahsustur. O, peygamberlerini Arap, Ummî, Mekkeli ve yolların en doğrusuna götüren peygamberle hitâma erdirmiştir. Onu, risaletle gönderilmiş olduğu günden kıyametin kopmasına kadar, bütün insanlara ve cinlere peygamber olarak göndermiştir. Nitekim Allah (Celle Celalühü) şöyle buyurmuştur: “De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, gök­lerin ve yerin sahibi olan Allah’ın elçisiyim.”‘2, Başka bir ayette de “Bu Kur’ân bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu.'”3 Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Ben kızıl tenli ve siyah tenli insanlara gönderildim. ” Allah’ın salât ve selamı onun üzerine olsun. 0, bütün varlıklara, insanlara ve cinlere Allah’ın Azız Kitap‘tan ona vahyetmiş olduğu şeyleri tebliğ etmek üzere gön­derilmiş olan Allah’ın elçisidir. O kitap ki “Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiş­tir.¹4 7           Fatiha 1/1 8           En’âm 6/1 9           Zümcr 39/75 10          Yûnus 10/10 11        Nisa 4/165 12          A’râf 7/158 13          En’âm 6/19 ¹4         Fussilet 41/42 Allah’ın kelamının manalarını ortaya çıkarmak, onu tefsir etmek, muhte­mel manalarını araştırmak, onu öğrenmek ve öğretmek âlimlere vaciptir. Ni­tekim Allah (Celle Celalühü) şöyle buyurmuştur: “Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizle­meyeceksiniz” diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!'”5 Böyle buyurmak suretiyle Allah (Celle Celalühü) ehl-i kitabıkitapla­rından yüz çevirmeleri, dünyanın ve dünyalık malın peşinde koşmaları sebe­biyle zemmetmiştir. Dolayısıyla bize düşen görev Allah’ın onları zemmetmiş olduğu şeyden kaçınmak, O’nun emrettiği gibi bize indirmiş olduğu kitabı öğrenip öğretmek, anlayıp anlatmaktır. Nitekim O şöyle buyurmuştur: “iman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’ân sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi?”16 Allah (Celle Celalühü) bu ayeti zikrederek, tıpkı ölümünden sonra yeryü­züne hayat verdiği gibi kalplere de iman ile hayat verdiğine, günahlarla ve masiyetle kararıp katılaştıktan sonra onu yumuşattığına dikkat çekmiştir. Allah’tan ümit ettiğimiz ve talep ettiğimiz şey bize de bunu bahşetmesidir. Zira O çok cömerttir ve ikram sahibidir. Eğer birisi: “En güzel tefsir metodu hangisidir?” diye soracak olursa cevap olarak şöyle deriz: En doğru tefsir metodu, Kur’ân’ı Kur’ânla tefsir etmektir. Zira Kur’ân’ın bir yerinde mücmel bırakılan bir husus, başka bir yerinde açıklanmıştır. Eğer bu sana zor gelirse sünnete başvurman gerekir. Çünkü o, Kur’ân’ın şerhi ve açıklayıcısıdır. Nitekim Allah (Celle Celalühü) şöyle buyurmuştur: “İnsan lara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’ân’ı indirdik. “!/  Bundan dolayı Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Bana Kur’ân ve onunla beraber bir benzeri verilmiştir. “””Yani sünnet-i mutahhara verilmiştir. 15  Al-i İmrân 3/187 16  Hadîd 57/16 Bundaki maksat. Kur’ân-ı Kur’ân’la tefsir etmeni temin etmektir. Eğer Kur’ân’da aradığın tefsiri bulamaz isen o takdirde sünnete başvurman gerekir. Biz aradığımızı Kur’ân’da da sünnette de bulamazsak o takdirde sahabenin konuyla ilgili görüşlerine başvururuz. Ayetlerin nüzul sürecindeki karinelere ve durumlara şahit olmaları hasebiyle tefsiri en iyi bilenler onlardır. Ayrıca onlar tam bir anlayış, sahih bilgi ve salih amel sahibiydiler. Özellikle de Hulefa-ı Raşidin, Abdullah b. Mes’ud gibi âlim ve büyük seçkin sahabeler. Konuyla ilgili olarak İbn Mes’ûd şöyle demiştir: “Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki Allah’ın kitabındaki bütün ayetlerin kim hakkında ve nerede nazil olduğunu bilirim. Kur’ân-ı Kerim’i benden daha iyi bilen biri ol­duğunu bilsem mutlaka onun yanına giderim.”19 Ebû Abdurrahman es-Sülemî şöyle demiştir: “Bizi okutanların anlattıkla­rına göre ashâb-ı kiram Hz. Peygamber’den okurlarmış. On âyet öğrendikleri zaman o âyetlerle amel etmeden geçmezlermiş. Böylece biz, Kur’ân’ı ve onunla amel etmeyi birlikte öğrendik.” O seçkin sahabelerden biri de uçsuz bucaksız ilim deryası, Hz. Peygambe­rin amcazadesi ve Hz. Peygamber’in “Al/ahım! Onu dinden ince anlayış sa­hibi kıl ve ona tevili öğret” duasının bereketiyle “Tercüman’ül Kur’ân” lakabı­nın sahibi olan Abdullah b. Abbas’tır, Abdullah b. Mes’ud onun hakkında İbn Abbas ne güzel Tercümân’ül Kur’ân’dır” demiştir. İbn Mes’ûd (r.a), doğru olan görüşe göre hicri otuz iki yılında vefat etmiş­tir. İbn Abbas onun vefatından sonra 36 sene yaşamıştır. İbn Mes’ûd’un vefa­tından sonra ne kadar daha ilim tahsil ettiğini var sen hesap et. Bu durum sebebiyle Süddî el-Kebîr, tefsirinde genellikle İbn Mes’ûd ve İbn Abbas’tan gelen rivayetlere yer vermiştir. Bazen de onların ehl-i kitaptan naklettikleri Hz. Peygamberin “Bir âyet dahi olsa benden alıp tebliğ edin. İsrailoğullarından da rivayette bulunun, bunda herhangi bir sakınca yoktur. 17  Nahl 16/64 18  Bu, Ebû Davud’un Mikdat b. Ma’dîkerib’den rivayet etmiş olduğu hadisin bir kısmıdır. 19  İbn Cerir et-Taberî bunu Mesruk’tan o da Abdullah b. Mes’ud’dan rivayet etmiştir. Kim kasten benim söylemediğim bir sözü bana isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın ,eo şeklinde buyurarak cevaz vermiş olduğu rivayetlere de eserinde yer vermiştir. Fakat bu tür israiliyata dair haberler, ayetleri teyid için değil de ancak istişhad için kullanılabilir. Zira İsrailiyyat üç türlüdür: Doğru olduğuna dair elimizde delil bulunan israiliyyat ki bu kısım rivayetler sahihtir. Yalan olduğuna dair elimizde delil bulunan israiliyyat ki bu kısım rivayetler merdudtur. Ne yalan olduğuna ne de doğru olduğuna dair elimizde herhangi bir delil bulunmayan, hakkında bir şey söylenmemiş olan kısım. Bu tarz israili haberlerin ne doğruluğuna inanırız ne de onları yalanlarız. Bunların anlatıl­ması yukarda zikretmiş olduğumuz hadise binaen caizdir. Fakat bunların bü­yük çoğunluğunun da dini meselelere dair herhangi bir faydası yoktur. Fasıl: Bir ayetin tefsirini Kur’ân’da, sünnette ve sahabeden gelen rivayetlerde bulamadığın takdirde imamların birçoğu Mücahid b. Cebr gibi tabiinden olan kimselerin görüşlerine başvurmuşlardır. Çünkü o tefsir konusunda otoritedir. Nitekim o şöyle demiştir: “Kur’ân-ı Kerim ‘i Fatiha sûresinden Nâs sûresine ka­dar baştan sona üç kere İbn Abbas a okuyarak arz ettim. Her ayetin üzerinde özel olarak duruyor ve ona âyet hakkında sorular soruyordum. ” Bundan do­layı Süfyan es-Sevri de şöyle demiştir: “Eğer tefsir hakkında bir rivayet sana Mücahid’den geliyorsa o sana yeter. ” Tefsir konusunda imamların görüşlerine başvurmuş olduğu diğer âlimler: Said b. Cübeyr, İkrime (İbn Abbas’ın azatlı kölesi). Atâ b. Ebi Rebâh, Hasan Basrî, Mesruk b. Ecda’, Said b. Müseyyeb, Katâde, Dahhâk gibi tabiin ve tebe-i tabiinden olan diğer âlimlerdir. Ayetlerin tefsirinde bu kimselerin gö­rüşleri zikredilir. Bazen bunların kullanmış oldukları ifadelerde ve ibarelerde farklılıklar olabilir. İlimden nasibi olmayan bazıları, bu farklılıkları hakiki an­lamda bir ihtilaf zannedip farklı görüşlermiş gibi zikrederler. Hâlbuki bu doğru değildir. Bundan dolayı zeki olan kimse dikkat etsin. Hidayet veren Allah’tır. Kur’ân-ı Kerim’in mücerred rey (yalnız akıl) ile tefsiri haramdır. Zira Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: Buhârî, Abdullah b. Amr b. el-Ass’tarı rivayet etmiştir. “Kim Kur’ân hakkında kendi kafasına göre veya bilmediği bir şey söylerse cehennemdeki yerine hazılansın ‘eı ayrıca “Kim kendi kafasına göre Kur’ân hakkında bir şey söylerse isabet etmiş olsa dahi hata etmiştir.,!Z? Çünkü o bilgisi olmayan bir konu hakkında tekellüf altına girmiş ve kendisine emredilen yolun dışına çık­mıştır. Böyle yapan kişi, tıpkı insanlar arasında cahilce hüküm veren kimse gibidir. Haddi olmayan bir işe kalkışmıştır. Doğru hüküm verse dahi cehen­nemdedir. Bundan dolayı selef-i salihinden birçok kimse Kur’ân tefsiri konu­sunda, bilmedikleri şeyler hakkında konuşmaktan son derece geri durmuşlar­dır. Hz. Ebû Bekir’in şöyle dediği rivayet edilir: “Allah (Celle Celalühü’nün kitabı hakkında bilmediğim bir şey söylersem hangi sema beni gölgesinde barındırır ve hangi yer yüzü beni üzerinde taşır.” Hz. Enes, Hz. Ömer’in minberden “Ll j lij” (meyveler ve meralar^ ayetini okuyarak (meyveler) kelimesinin ne anlama geldiğini biliyoruz. Peki Lİ kelimesinin anlamı nedir?” demiş daha sonra kendi kendisine düşünerek “Bu gerçekten bir tekellüftür ey Ömer!” demiştir. İbn Cerir et-Taberî, Ubeydullah b. Ömer’den şöyle rivayet etmiştir: “Ben Medine fakihlerine eriştim. Onlar tefsir konusunda bir söz söylemeyi çok bü­yük bir iş olarak görürlerdi.” Hişam b. Urve’den de şöyle nakledilmiştir: Ben babamın bir ayeti dahi tefsir ettiğini kesinlikle işitmedim. Muhammed b. Sirîn, Ubeyde el-Selmanî’ye bir âyet hakkında sorduğunda ona şöyle cevap verdi: “Ayetlerin kimler hak­kında nazil olduğunu bilenler artık dünyadan gittiler. Allah’tan kork ve doğ­ruluktan ayrılma!” Aktarmış olduğumuz bu sahih rivayetler ve bunların benzerleri selefin, Kur’ân tefsiri konusunda bilmedikleri bir konu hakkında bir şey söylemek hu­susunda son derece çekingen davrandıklarını göstermektedir. Dil ve şeriat bakımından bildikleri meseleler hakkında konuşanlara gelince bunda zaten herhangi bir beis yoktur. Bundan dolayı saydığımız bu isimlerden ve diğer âlimlerden tefsir hakkında birçok görüş rivayet edilmiştir. Bunda da herhangi bir tezat yoktur. Çünkü onlar bildikleri meseleler hakkında konuşmuşlar, bil medikleri konularda ise susmuşlardır. 21  İbn Cerir 22  Ebû Dâvûd, Tirmizî 23  Abese 80/31 İşte herkesin yapması gereken şey de budur. Nasıl bilinmeyen konuda susmak vacipse aynı şekilde bilinen bir ko­nuda, soru sorulduğu zaman bir şeyler söylemek de vaciptir. Çünkü Allah (Celle Celalühü) şöyle buyurmuştur: “Onu mutlaka insanlara açıklaya­caksınız, onu gizlemeyeceksiniz'””‘.  Aynı şekilde konuyla ilgili olarak Hz. Peygamber de bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Kime bildiği meselede bir soru sorulur da bildiğini gizlerse kıyamet günü o kimsenin ağzına ateşten bir gem vurulur”25. Fatiha sûresinin tefsirine başlamadan önce önemli malumat Ebû Bekir b. el-Enbarî şöyle demiştir: Medine’de şu sûreler nazil olmuş­tur: Bakara, Âl-i İmrân, Nisa, Mâide, Tevbe, Ra’d, Nahl, Hacc, Nur, Ahzâb, Muhammed, Fetih, Hucurât, Rahman, Hadîd, Mücadele, Haşr, Mümtehine, Saff, Cuma, Münafıkûn, Teğabun, Talak, Tahrim sûresinin on ayeti, Zilzâl ve Nasr. Diğer sûreler ise Mekke’de nazil olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’in âyet sayısına gelince, Kur’ân’da altı binden fazla âyet vardır. Küsuratı hakkında ise ihtilaf edilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’in hizb ve cüzlere ayrılmasına gelince Kur’ân, otuz cüz ola­rak meşhur olmuştur. Ayrıca medreselerde ve diğer yerlerde olduğu üzere bütün cüzler de dörtlü gruplara ayrılmıştır. Yani her beş sayfaya bir hizb işareti konulmuştur.


 İbn Kesir’in hayatı için meşhur tarihçi Ebü’l Mehsan Ccmaieddin Yusuf b. Tagriberdi’nin “el-Menhelü’s-Safp ve’l-mustevfi ba’de’l-vafi”; İbn Hacer el-Askalinî’nin “ed-Dürerü’l-karnine fi a’yânfl-mieti’s-sâmtne”; Hafız Ebü’l Mehasin el-Hüseynî’nin ‘ Zeylü tezklretü’l-Huffaz”; Abdülhay b Ahmed b. Muhammed Ibnü’l-İmad el-Hanbelî’nin “Şezeratüz-zeheb fi ahbarl men zeheb”; Hacı Halife Katib Çelebi’nin “Keşfii’z-zünun an esami’l-kütüb ve’l-fünun”; İbn Nâsırüddin ed-Dımaşkî’nin “er-Reddü’l-vaflr” isimli eserlere bakılabilir.

Kargo ve Ödeme Başa Dön

Kargo ve İade

Kargonuzu teslim almadan önce lütfen eksik, hasarlı ya da ayıplı olup olmadığını kontrol ediniz. Eğer kargonuzda normal dışı bir durum gözlemlerseniz zabıt tutarak ürününüzü kargo görevlisine iade ediniz.

Sipariş Kargoya Verilişi

Ürünler siparişi verdiğiniz tarihten itibaren aksi belirtilmedikçe (Hızlı kargo vb. uyarı simgeleri.) 2 iş günü içerisinde kargolanmaktadır.

Ürün Yorumları Başa Dön

Bu ürün henüz yorum almamış. Yorum yapabilmek için bu ürünü satın almış olmanız gerekmektedir.


%100 GÜVENLİ ALIŞVERİŞ

Tüm alışverişlerinizde güvenle ödeme sağlayabilirsiniz.

%100 ORİJİNAL ÜRÜNLER

Tüm ürünlerimiz ilgili üreticiden size orijinal olarak satılır.

KREDİ KARTIYLA ÖDEME

Tüm alışverişlerinizde kredi kartınızla ödeme yapabilirsiniz.

7X24 BİZE ULAŞIN

Uzman E-Ticaret personelimize her zaman ulaşabilirsiniz.

Kampanya ve indirimlerden haberdar olun.

Size yardımcı olmamızı ister misiniz?

X

Alışveriş deneyiminizi iyileştirmek için yasal düzenlemelere uygun çerezler (cookies) kullanıyoruz.

Detaylı bilgiye Aydınlatma Metni sayfamızdan erişebilirsiniz.